Bir görüntüyü mükemmel yapan şey nedir ve fotoğrafçılar neden bu görüntüleri yaratırlar? Fujifilm Orijinal Fotoğraf Kağıdı olarak fotoğrafçılık ile doğal bir bağımız var. Fotoğrafçıların tutkusu ve vizyonu bize güzel bir hikaye anlatır, özellikle de kağıda basıldığında. Xavi Josa’tan bize hikayesini anlatmasını istedik…

Xavi Josa kimdir?
Ben serbest çalışan bir grafik tasarımcı ve fotoğrafçıyım ve 11 Mayıs 1969 yılında Barcelona’ya komşu olan Gracia’da doğdum.

Etrafındakileri kişisel bakış açısıyla kamerasının vizöründen göstermeye çalışan samimi bir fotoğrafçı olduğuma inanıyorum. Portreler beni heyecanlandırıyor ve insanların gerçek özünü sadece gözlerinde yakalayabileceğime inanıyorum.

Bize profesyonel kariyerinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Kariyerim özellikle şarap imalathaneleri için şarap, köpüklü şarap ve İspanyol şarabı fotoğrafları çektiğim, şarap sektöründeki ürün tanıtım fotoğrafçılığı ile başladı.

Ayrıca mücevherat ve kurumsal web siteleri için ürün fotoğrafçılığı çalışmaları da yaptım.

Bu çalışmaların kapsamı, belediye meclisi için sosyal fotoğrafçılığa dönüştü ve 2018’de; “70 Miradas en Democracia” (Demokrasi’de 70 Perspektif) adlı sergi düzenlendi. Bu sergi, köyün Yaşlı İnsanları’nın onuruna Sant Quirze del Vallès’li 70 yaşlı insanın portresinden oluşuyordu. Belediye meclisi ile iş birliği içinde gerçekleşen bir proje.

2019 yılında, Marató de TV3’ün (TV3 Marató) yardım amaçlı sıra dışı hastalıkların görselleştirilmesi projesi kapsamında ve TV3 Fundación de la Marató (Marató Vakfı) işbirliğinde bu hastalıkların araştırılması amacıyla bağış toplanması için sıra dışı hastalıklardan muzdarip 49 kişinin portresinden oluşan kişisel bir projede yer aldım.

Projeye katkıda bulunanlar: FECAMM (Federació Catalana de Malalties Minoritàries; Katalan Sıra Dışı Hastalıklar Vakfı) ve fotoğraf ekipmanları, baskı ve fotoğraf yüzey kaplamalarını kullandıkları yeni Maxima profesyonel fotoğraf kağıtları gibi her türlü teknik desteği sağlayan Fujifilm.

75 x 50 cm boyutunda siyah ve beyaz 49 fotoğrafın yer aldığı bir ana sergi ve bu ana sergiyle aynı özelliklere sahip 15 fotoğrafın gösterildiği çeşitli benzer gezici sergiler gerçekleştirildi.

Fotoğrafçılık sektörüne yoğunlaşmanızda size ilham veren şey neydi?
Fotoğraf bir sanat biçimi olduğu için her zaman insanın içindedir. Yıllar boyu belli teknikleri öğrenebilir ya da geliştirebilirsin ancak içinde yer eden bu sanatsal unsura her zaman sahipsindir. İyi bir fotoğrafçı olmak için bunun en temel ve gerekli bileşen olduğuna inanıyorum.

Sizi en çok heyecanlandıran şey nedir?
İlk olarak, elimde bir kamera olması zaten beni heyecanlandırmaya yetiyor, bunun beni gerçek anlamda rahat hissettiren bir obje olduğu bile söylenebilir ve tabii ki vizörden bakıp bir daha hiç yaşanmayacak o anları yakalayıp çekebilmek.

Portre çekerken samimi kişiler beni heyecanlandırıyor. Model ile fotoğrafçı arasındaki kopmayan bağı kurmak için verilen o kişisel mücadele. Çekimlerim sırasında doğaçlama yapmak da beni heyecanlandıran şeylerden biri.

TV3 Marató sergisi hakkında konuşalım biraz. Fikir nereden çıktı?
Bu benim kalbimden yeşeren kişisel bir proje. Hasta insanlardan oluşan bu sosyal topluluğa, fotoğraflarımla ses ve ışık olabileceğimi, topluma sıra dışı bir hastalığa sahip olma gerçeğini gösterebileceğimi ve bununla birlikte sergiye istinaden yapılan bağışlar aracılığıyla bir kum tanesi kadar katkıda bulunabileceğimi hissettim.

Proje, TV3 Marató’yla ilk kez konuşmamdan ve ardından FECAMM’a bu yardım projesi fikrini sunmamdan sonra Temmuz 2019’da başladı.

En başından beri, şayet mümkün olsaydı, hafif renk nüanslarına sahip siyah ve beyaz portrelerin çok samimi ve kişisel olmaları gerektiği konusunda net bir fikir vardı, bazen küçük detaylar dikkat bile çekmeyebilirler ama onlar her birinin kişiliğini güçlendirmek için her zaman mevcutturlar.

Çekilen 49 fotoğraf çeşitli yaş ve cinsiyet gruplarından oluşuyordu ve bunun amacı hastalıkların etkisini mümkün olan en küresel bakış açısı ile verebilmekti.

Fotoğraf çekimlerine Ağustos ayının ilk günlerinde başladım ve Kasım ayının sonunda hepsini tamamladım. Tüm çekimler, Katalan bölgesinin tamamında çeşitli hastalıklara yakalanmış gönüllülerin yaşadığı yerlerde gerçekleştirildi.

Fujifilm’in bu iş birliğinde oynadığı rol hakkında konuşalım.
Öncelikle, çok önemli bir rolü oldu. Fujifilm’in iş birliği olmadan bu proje gerçekleşmezdi. Birçok fotoğraf ve karmaşık bir alt yapıdan oluşan bu boyuttaki projeler için gerekli teknik medya ve malzemeleri sağlayabilen güçlü bir “ortağa” sahip olmalısınız, yoksa sadece kendi girişimlerinizle bu hedeflere ulaşmanız zor olabilir. Ne yazık ki, benim gibi birçok sanatçının bu ölçekteki projeleri tamamlamak için bir “hamiye” ihtiyacı var.

Dijitalleşme, bir iş kolu olarak fotoğrafçılığı nasıl etkiledi?
Baskı açısından bakarsak, kötü etkiledi diyebilirim. Analogdan dijitale geçiş, bir duraklama olabileceği anlamına geliyordu. İnsanlar alıştıkları şekilde baskı yapmıyor veya filmi banyo etmiyorlar. Özellikle dijital çağda doğan yeni fotoğrafçılarımızın birçoğunun takıntısı ekranlarından veya dijital formatlarından muhtemelen hiç ayrılmayacak binlerce fotoğrafı hard disklerinde biriktirmek.

Öte yandan, dijitalleşme ve durmadan artan akıllı telefonlar nedeniyle herkesin kendini fotoğrafçı olarak görmesi gibi bir sorunumuz da var. Pazar şu anda doymuş durumda ve önceleri kendisini sadece sanatına ve bilgiye adamış kişiler tarafından yapılan bazı işler değişti. Şimdi herkes fotoğrafçılığı yapabileceğine inanıyor. Sonrasında sürprizler ve hayal kırıklıkları yaşadığımız bir gerçek.

Ancak yine de olumlu yönünden bakarsak, fotoğrafçılığın dijitalleşmesi bizi daha hızlı, daha becerikli bir hale getirdi, paramızın karşılığını daha çok alıyoruz ve eskisine oranla daha güçlü ve etkili olan teknik ve lojistik desteğe güvenebiliyoruz.

Fujifilm ile ilgili en çok neyi seviyorsunuz?
Kameralar, kağıt, size yaklaşımları, teknik servis… Şahsen birçok markayla çalıştım. Bu proje için sadece Fujifilm fotoğraf ekipmanları kullanmayı önerdim. Bunun olması gereken olduğuna emindim. Fujinon kameranın dürbününü ayarlayın, lensleri takın ve son olarak Maxima profesyonel fotoğraf kağıdı ile yüzey kaplamasına ayrıcalık katın.

Daha iyi bir sonuç elde edemezsiniz. Özellikle de teslimat için zamana karşı yarışırken bir fotoğrafçı için sistemi değiştirmek her zaman kolay değildir, ancak Fuji’nin teknik ekibi sayesinde adaptasyon ile ilgili ufak tefek ve sıradan aksilikler hemen çözüldü.

Doğrusu Fujifilm bu detaylarla ilgileniyor ve fotoğrafçıya sahip çıkıyor. Diğer markalarla karşılaştırıldığında Fujifilm, profesyonel kullanıcılarına gerçekten kulak veriyor.

Fujifilm fotoğraf kağıtları arasında favoriniz var mı?
Lafı uzatmadan söylemem gerekirse, bu projeden sonra Maxima profesyonel kağıt kalitesi, çıtasını gerçekten üst seviyeye yükseltti. Siyah ve beyaz olanı gerçekten çok sevdim ve bu kağıt çıkana kadar bu derinlikte siyahı açıkçası hiç görmemiştim. Fujifilm’in diğer kağıt türlerinde bile böylesine rastlamadım. Bu tür fotoğraflar için fark oldukça fazla ve belirgin.

Profesyonel fotoğrafçılık ve fotoğraf baskısının geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gerçek şu ki, bir profesyonel fotoğrafçı için iş çemberi, son işi basılana kadar tamamlanmaz. Bir fotoğraf, yalnızca basıldığı zaman bir anlam kazanır ve bu yüzden tamamıyla dijital bir çağda yaşasak bile fotoğraf yüzey kaplamalarına ve baskısına her zaman ihtiyaç duyacağız. Özellikle de fotoğrafçı, sanatsal çalışmasını bir fotoğraf sergisi ile ortaya koyması gerektiğinde buna ihtiyaç olacak.

Geleceğin fotoğrafçılarına tavsiyeniz ne olurdu?
Kendileri olmalılar, diğer fotoğrafçılara bakıp onlardan bir şeyler öğrenmeliler, bunun dışında kendi karakterleri olmalı ve ürettikleri fotoğraflara (sosyal, ticari, manzara veya portre) bakmaksızın kendi kişisel dünya görüşlerini fotoğraflarına yansıtmalılar. Günümüzde, teknoloji bize yardımcı olmakta ve işimizi daha da kolaylaştırmaktadır. Bunun getirisinden faydalanmalıyız ancak her fotoğrafçının sahip olması gereken ve yeri doldurulamayacak bir şey varsa o da sanat.